Yuval Noah Harari'nin 20 Mart 2020 tarihli Financial Times yazısı. (Kaynak: https://www.ft.com/content/19d90308-6858-11ea-a3c9-1fe6fedcca75)
(Önemli noktaları derleyip toparladığım,
özet tadında bir çeviri.)
Koronavirüsten sonraki dünya
Bu fırtına geçecek. Ama bu süreçte
yapacağımız seçimler hayatlarımızı önümüzdeki yıllar boyunca etkileyecek.
İnsanlık şu anda küresel bir krizle
boğuşuyor. Belki de bizim neslimizin karşılaştığı en büyük kriz bu. Önümüzdeki
birkaç hafta bireylerin ve devletlerin alacakları kararlar önümüzdeki yıllarda
dünyanın nasıl olacağını şekillendirecek. Bu kararlar sadece sağlık
sistemlerimizi değil ekonomimizi, siyaseti ve kültürümüzü de şekillendirecek.
Hızlı ve kararlı davranmamız gerek. Eylemlerimizin uzun vadeli sonuçlarını da
dikkate almalıyız. Alternatifler arasında tercih yaparken, kendimize sadece bu
kapımızdaki tehditle nasıl başa çıkacağımızı değil, bu fırtınalı günler
geçtikten sonra bizleri ne tür bir dünyanın beklediğini de sormamız gerek. Evet
fırtına geçecek insan ırkı hayatta kalacaktır, çoğumuz hayatta kalacağız ama
işgal ettiğimiz dünya artık daha farklı olacak.
Kriz zamanlarında özellikle iki önemli
tercih konusuyla karşı karşıya kalırız. İlki, totaliter denetim/gözetim ve
vatandaşların yetkilendirilmesi arasındaki tercihtir. İkincisi ise ulusçu,
milliyetçi izolasyon ile küresel dayanışma arasında yapılacak olan tercih.
Salgını durdurmak için, tüm toplumların
belirli kurallara uyması gerekir. Bunu başarmanın iki yolu vardır. Bir yöntem,
hükümetin insanları izlemesi ve kuralları ihlal edenleri cezalandırmasıdır.
Bugün, insanlık tarihinde ilk kez, teknoloji herkesi, her daim izlemeyi mümkün
kılıyor. Elli yıl önce, KGB günde 24 saat, 240 milyon Sovyet vatandaşını takip
edemezdi ve toplanan tüm bilgileri etkili bir şekilde işlemeyi hayal bile
edemezdi. KGB, ajanlarına ve analistlere güveniyordu ama her vatandaşı takip
edecek bir ajan bulamazdı. Ama şimdi hükümetler kanlı canlı, insan ajanlar
yerine her yerde bulunan sensörlere ve güçlü algoritmalara güvenebilirler.
Koronavirüs salgınına karşı yaptıkları
savaşta birçok hükümet yeni gözetleme araçlarını çoktan konuşlandırdı. En
dikkat çeken durum Çin’de görülüyor. İnsanların akıllı telefonlarını yakından
izleyerek, yüz milyonlarca yüz tanıma kamerası kullanarak ve insanların vücut
ısılarının ve tıbbi durumlarının kontrol edilmesini ve raporlanmasını zorunlu
hale getirerek, Çin yetkilileri sadece şüpheli koronavirüs taşıyıcılarını hızlı
bir şekilde tanımlamakla kalmayıp aynı zamanda hareketlerini ve temasa
geçtikleri kişileri belirliyor. Bir dizi mobil uygulama, vatandaşları enfekte
hastalarla temasa geçtiklerinde uyarıyor.
Acil durum bahanesi
Gözetim konusunda hangi noktada olduğumuz
konusunda karşılaştığımız sorunlardan biri, hiçbirimizin nasıl gözetim altında
tutulduğumuzu ve gelecek yılların neler getirebileceğini tam olarak
bilmememizdir. Gözetim teknolojisi son derece hızlı gelişiyor ve 10 yıl önce
bilim kurgu gibi görünen şey bugün artık haber değeri bile taşımıyor. Bir
düşünce deneyi olarak, her vatandaşın günde 24 saat vücut ısısını ve kalp atış
hızını izleyen biyometrik bir bilezik takmasını talep eden varsayımsal bir
hükümeti düşünün. Elde edilen veriler devlet algoritmaları tarafından
istiflenir ve analiz edilir. Algoritmalar, daha siz bilmeden önce bile sizin
hasta olduğunuzu bilecek ve aynı zamanda nerede olduğunuzu ve kiminle
tanıştığınızı da bileceklerdir. Enfeksiyon zincirleri büyük ölçüde kısalır ve
hatta tamamen kesilebilir. Böyle bir sistem, günler içinde salgını
durdurabilir. Kulağa ne güzel geldi, değil mi?
Bunun kötü yanı ise, yeni denetim
sistemlerinin bu şekilde önünün açılabilecek olmasıdır. Örneğin diyelim ki CNN
haberin bağlantısına değil de Fox Haberin bağlantısına tıkladım. Bu size benim
siyasi görüşüm veya karakterimle ilgili bile verebilir, değil mi? Ancak diyelim
ki ben bir video izlerken benim kan basıncımı, vücut ısımı ve nabzımı ölçtünüz.
Buradan beni nelerin güldürdüğünü, neye kızdığımı, çok çok kızdığımı da
öğrenebilirsiniz. Bunlar gibi veriler tıpkı kaç derece ateşimiz olduğu bilgisi
gibi biyolojik fenomenlerdir. Öksürüğünüzü tespit eden teknoloji kahkahanızı da
tespit eder. Hükümetler ve şirketler kitleler halinde biyometrik verilerimizi hasat
etmeye başlarsa, bizim kendimizi tanıdığımızdan daha fazla bizleri
tanıyacaklardır. Bunun da anlamı, sadece hislerimizi öngörmekle kalmayıp
bunları yönlendirebilecekleri – bir ürüne veya bir siyasiye doğru, istedikleri
biçimde. Biyometrik gözetim ve denetim, Cambridge Analytica’nın olaylı veri
hackleme hikayesini tarihe gömer; Kuzey Kore’de yaşayıp biyometrik denetim
bilekliği taktığınızı ve Büyük Lider konuşurken sinirlendiğinizi sinyallerle bu
bileklikten belli ettiğinizi düşünün: geçmiş olsun!
Korona virüs vaka sayısı sıfıra indiğinde
dahi bazı veriye aç devletler biyometrik denetimi sürdürmek istediklerini
“çünkü ikinci bir korona dalgasından endişe ettiklerini” söyleyebilirler. Ne
demek istediğimi sanırım anladınız. Son yıllarda zaten özel hayatımızla ilgili
tartışmalar giderek büyüyordu. Koronavirüsü krizi bu savaşta bir dönüm noktası
oldu. İnsanlara sağlık mı özel hayatın gizliliği mi derseniz çoğunlukla sağlığı
seçerler.
Polis Memuru 'Sabun'
İnsanlara sağlık mı gizlilik mi diye sormak
aslında sorunun temeli. Çünkü bu insanları yanıltmaktır. Hem sağlıklı hem özel
hayatımız gizli yaşayabiliriz.
Merkezi izleme ve sert cezalar, insanları
faydalı yönergelere uygun hale getirmenin tek yolu değildir. İnsanlara bilimsel
gerçekler söylendiğinde ve insanlar bu gerçekleri anlattığına inandıkları kamu
otoritelerine güvendiklerinde, vatandaşlar biri onları gizli gizli izlemeden
bile doğru şeyi yapabilir. Kendini motive eden ve iyi bilgilendirilmiş bir
toplum genellikle polisle kontrol edilen ama cahil bir toplumdan çok daha güçlü
ve etkilidir.
Örneğin, ellerinizi sabunla yıkadığınız zamanı düşünün. Bu, insanların hijyenindeki en büyük gelişmelerden biri olmuştur. Bu basit eylem her yıl milyonlarca can kurtarıyor. Bize daha eskiymiş gibi geliyor ama bilim insanları ellerin sabunla yıkanmasının önemini daha 19. Yüzyılda keşfettiler. Daha önce, doktorlar ve hemşireler bile ellerini yıkamadan bir ameliyattan diğerine geçiyorlardı. Bugün her gün milyarlarca insan “sabun polisinden” korktukları için değil, gerçekleri anladıkları için ellerini yıkıyor. Ellerimi sabunla yıkarım çünkü virüs ve bakterileri duydum, bu küçük organizmaların hastalıklara neden olduğunu anlıyorum ve sabunun bunları ortadan kaldırabileceğini biliyorum.
Örneğin, ellerinizi sabunla yıkadığınız zamanı düşünün. Bu, insanların hijyenindeki en büyük gelişmelerden biri olmuştur. Bu basit eylem her yıl milyonlarca can kurtarıyor. Bize daha eskiymiş gibi geliyor ama bilim insanları ellerin sabunla yıkanmasının önemini daha 19. Yüzyılda keşfettiler. Daha önce, doktorlar ve hemşireler bile ellerini yıkamadan bir ameliyattan diğerine geçiyorlardı. Bugün her gün milyarlarca insan “sabun polisinden” korktukları için değil, gerçekleri anladıkları için ellerini yıkıyor. Ellerimi sabunla yıkarım çünkü virüs ve bakterileri duydum, bu küçük organizmaların hastalıklara neden olduğunu anlıyorum ve sabunun bunları ortadan kaldırabileceğini biliyorum.
Ancak böyle bir uyumluluk ve işbirliği
seviyesine ulaşmak için güvene ihtiyacınız var. İnsanların bilime güvenmesi,
kamu yetkililerine güvenmesi ve medyaya güvenmesi gerekir. Son birkaç yıldır
sorumsuz politikacılar bilime, kamu otoritelerine ve medyaya olan güveni
kasıtlı olarak baltaladılar. Şimdi aynı sorumsuz politikacılar, halkın doğru
şeyi yaptığına öylece güvenemeyeceğinizi savunarak, otoriter rejime giden yolu
açmanın cazibesine kapılıyorlar.
Normalde, yıllarca aşınmış olan güven bir gecede yeniden oluşturulamaz. Ama bunlar normal zamanlar değil. Kriz anında, zihinler de hızla değişebilir. Kardeşlerinizle yıllarca acı tartışmalar yaşayabilirsiniz, ancak bazı acil durumlar ortaya çıktığında aniden gizli bir güven ve dostluk kaynağı keşfedersiniz ve birbirinize canla başla yardım edersiniz. Bir gözetim rejimi inşa etmek yerine, insanların bilime, kamu otoritelerine ve medyaya olan güvenini yeniden oluşturmak için çok geç kalınmadı. Yeni teknolojileri de kesinlikle kullanmalıyız, ancak bu teknolojiler vatandaşları güçlendirmelidir. Vücut sıcaklığımı ve tansiyonumu izlemekten yanayım, ancak bu veriler tüm gücü elinde tutan bir hükümet oluşturmak için kullanılmamalıdır. Aksine, bu veriler daha bilinçli kişisel seçimler yapmamı ve hükümeti kararlarından sorumlu tutmamı sağlamalı.
Normalde, yıllarca aşınmış olan güven bir gecede yeniden oluşturulamaz. Ama bunlar normal zamanlar değil. Kriz anında, zihinler de hızla değişebilir. Kardeşlerinizle yıllarca acı tartışmalar yaşayabilirsiniz, ancak bazı acil durumlar ortaya çıktığında aniden gizli bir güven ve dostluk kaynağı keşfedersiniz ve birbirinize canla başla yardım edersiniz. Bir gözetim rejimi inşa etmek yerine, insanların bilime, kamu otoritelerine ve medyaya olan güvenini yeniden oluşturmak için çok geç kalınmadı. Yeni teknolojileri de kesinlikle kullanmalıyız, ancak bu teknolojiler vatandaşları güçlendirmelidir. Vücut sıcaklığımı ve tansiyonumu izlemekten yanayım, ancak bu veriler tüm gücü elinde tutan bir hükümet oluşturmak için kullanılmamalıdır. Aksine, bu veriler daha bilinçli kişisel seçimler yapmamı ve hükümeti kararlarından sorumlu tutmamı sağlamalı.
Küresel bir plana ihtiyacımız var
Yapmak zorunda kalacağımız ikinci önemli tercih de ulusalcı tecrit ile küresel dayanışmadan hangisini seçeceğimizdir. Hem salgının kendisi hem de ortaya çıkan ekonomik kriz küresel sorunlardır. Sadece küresel işbirliği ile etkin bir şekilde çözülebilirler.
Yapmak zorunda kalacağımız ikinci önemli tercih de ulusalcı tecrit ile küresel dayanışmadan hangisini seçeceğimizdir. Hem salgının kendisi hem de ortaya çıkan ekonomik kriz küresel sorunlardır. Sadece küresel işbirliği ile etkin bir şekilde çözülebilirler.
Her şeyden önce, virüsü yenmek için bilgiyi
küresel olarak paylaşmamız gerekiyor. İnsanların virüslere karşı en büyük
avantajı budur. Çin'deki bir koronavirüsle ABD'deki bir koronavirüs insanlara
nasıl bulaşacakları konusunda bilgi alışverişi yapamaz. Ancak Çin, ABD'ye
koronavirüs ve bununla nasıl başa çıkılacağı hakkında birçok değerli ders
verebilir. İtalyan bir doktorun sabahın erken saatlerinde Milano'da keşfettiği
şey, akşam saatlerinde Tahran'da hayat kurtarabilir. İngiltere hükümeti çeşitli
politikalar arasında tereddüt ettiğinde, bir ay önce benzer bir ikilemle karşı
karşıya olan Korelilerden tavsiye alabilir. Ancak bunun gerçekleşmesi için
küresel bir işbirliği ve güven ruhuna ihtiyacımız var.
2008 mali krizi ve 2014 Ebola salgını gibi
önceki küresel krizlerde ABD küresel lider rolünü üstlendi. Ancak mevcut ABD
yönetimi liderlik rolünü bıraktı. Amerika'nın “büyüklüğünü” ve selametini,
insanlığın geleceğinden çok daha fazla önemsediğini çok açık bir şekilde ortaya
koydu.
Bu yönetim en yakın müttefiklerini bile
terk etti. AB'den tüm seyahatleri yasakladığında, zahmet edip Birliğe uygun bir
zaman önceden haber vermedi ve böylesi ciddi bir önlemin sonuçlarıyla uğraşması
AB’ye kaldı. Yeni bir Covid-19 aşısına tekel hakkı satın almak için bir Alman ilaç
şirketine 1 milyar dolar teklif ettiği iddiasıyla Almanya’yı skandalla sarstı.
Mevcut yönetim nihayetinde taktik değiştirse ve küresel bir eylem planı ortaya
çıkarsa bile, asla sorumluluk almayan, asla hata kabul etmeyen ve tüm suçu
başkalarına bırakırken övgüleri hep kendisi toplamaya çalışan bir lideri çok az
kişi takip edecektir.
ABD'nin bıraktığı boşluk diğer ülkeler
tarafından doldurulmazsa, hem mevcut salgını durdurmak zor olacak, hem de ondan
geriye kalanlar da gelecek yıllarda uluslararası ilişkileri zehirlemeye devam
edecektir. Yine de her kriz bir fırsattır. Mevcut salgının insanlığın küresel
bölünmüşlüğün, uyuşmazlığın yarattığı akut tehlikeyi fark etmesine yardımcı
olacağını ummalıyız.
İnsanlığın bir seçim yapması gerekiyor. Uyuşmazlığı mı seçeceğiz yoksa küresel dayanışma yolunu mu benimseyeceğiz? Uyuşmazlığı seçersek, bu sadece krizi uzatmakla kalmayacak, aynı zamanda gelecekte daha da kötü felaketlere yol açacaktır. Küresel dayanışmayı seçersek, bu sadece koronavirüse karşı değil, 21. yüzyılda insanlığa saldırabilecek tüm gelecek salgınlara ve krizlere karşı bir zafer olacaktır.
İnsanlığın bir seçim yapması gerekiyor. Uyuşmazlığı mı seçeceğiz yoksa küresel dayanışma yolunu mu benimseyeceğiz? Uyuşmazlığı seçersek, bu sadece krizi uzatmakla kalmayacak, aynı zamanda gelecekte daha da kötü felaketlere yol açacaktır. Küresel dayanışmayı seçersek, bu sadece koronavirüse karşı değil, 21. yüzyılda insanlığa saldırabilecek tüm gelecek salgınlara ve krizlere karşı bir zafer olacaktır.
Comments
Post a Comment